SÜMER’DE TUFAN
- Serem Arda
- 10 Haz
- 4 dakikada okunur
Du-Ku'nun yüksek salonlarında, insanlığın kaderinin belirlendiği kadim bir meclis toplandı. Göklerin mutlak efendisi An, yeryüzüne baktığında derin bir huzursuzlukla kaşlarını çattı. İnsan ırkı çoğalmış, sayıları toprağın taşına sığmaz olmuştu. Şehirler alabildiğine genişlemiş, tıpkı vahşi bir ot gibi her yanı sarmış, ancak bu büyüme beraberinde tanrılara sunulan ibadetlerin unutulmasını getirmişti. İnsanların bitmek bilmeyen gürültüleri, bir uğultu gibi göğe yükseliyor, kudretli varlıkların göksel uykularını bölüyor, sabırlarını zorluyordu. Kurban sunakları boş, ilahiler suskun kalmıştı.
Tanrıların Gazabı ve Enlil'in Kararı
Atmosferin ve rüzgarın amansız tanrısı Enlil, bu duruma daha fazla tahammül edemeyerek öfkeyle ayağa kalktı. Gür sesi, Du-Ku'nun mermer salonlarında yankılandı, sanki bir fırtına habercisi gibiydi: "Onları biz yarattık, onlara nefes verdik, onlara toprak ve bereket sunduk! Ama şimdi nankörlük içindeler! Bize sırt çevirdiler, kendi çıkarlarının peşine düştüler. Tufanı salalım! Yeryüzü arınsın! Suruppak'tan Ur'a, Eridu'dan Lagas'a kadar hiçbir şey kalmasın, yeryüzü baştan başa temizlensin, yeniden düzen sağlansın!"
Ninhursag, doğanın ve bereketin ana tanrıçası, Enlil'in sözleri karşısında sessiz kaldı. Yüzünde derin bir keder vardı. O da insanların doymak bilmez açgözlülüğünü, birbirleriyle olan bitmek bilmeyen çekişmelerini ve tanrılara karşı gösterdikleri saygısızlığı görüyordu. Bitkiler kurumuş, hayvanlar huzursuzlaşmıştı; insanın bu kontrolsüz büyümesi, yaratılışın dengesini bozuyordu. Ancak, bilgeliğin ve suyun derinliklerinin tanrısı Enki, bu yıkıcı karara şiddetle karşı çıktı. Bilge tanrı, insanlığın tamamen yok edilmesine razı değildi; içlerinde hala kurtarılmaya değer cevherler olduğuna inanıyordu.
Enki'nin Kurnaz Planı ve Ziusudra'ya İlahi Fısıltı
Enki, tanrılar meclisine dönerek bilgece seslendi: "Hayır, tamamen yok olmaları doğru değil! İçlerinden biri kurtarılmalı. Bilgeliği ve adaletiyle tüm insanlığa örnek olacak bir adam var: Ziusudra. Suruppak'ta yaşar, tanrılara sadık, kalbi temiz bir insandır. Onunla insanlık yeniden ayağa kalkabilir, yeniden doğru yolu bulabilir, geçmiş hatalarından ders çıkarabilir."
Ancak Enlil, tufan kararının açıkça bozulmaması için Enki'ye yemin ettirmişti. Enki, yeminine sadık kalmakla birlikte, Sümer tanrılarının karmaşık ve incelikli doğasına uygun, kurnazca bir çözüm buldu: "Duvarla konuşmak." Bu, doğrudan bir müdahale değil, dolaylı bir uyarı olacaktı.
Suruppak'ta, dürüst ve bilge Ziusudra, evinde derin bir uykudayken, bir gece duvarından fısıltılar işitti. Bu ses, ne bir rüzgarın uğultusu ne de bir hayvanın sesiydi; tanrısal bir bilgeliğe sahipti ve doğrudan kalbine işledi, zihninde yankılandı: "Ey Suruppak'ın oğlu Ziusudra... Gözlerini aç, kulak ver! Tanrılar yeryüzüne büyük bir tufan salacak, tüm canlılığı sulara gömecekler. Ama sen bir MA.GUR.GAL — büyük bir gemi — yap. Geminin uzunluğu ve genişliği aynı olsun, tam bir küp gibi. Üzerine sağlam, su geçirmez bir çatı kur. İçine tüm hayvan türlerinden çiftler al, dünyanın tüm bitki tohumlarını topla ve aileni, yakınlarını da gemiye al."
Ziusudra bu ilahi uyarıyı duyduğunda gözlerinden yaşlar boşandı ama tereddüt etmedi. Bu, bir sınavdı ve o, tanrıların lütfuna layık olduğunu göstermeliydi. Derhal Nippur'dan getirttiği kutsal sedir ağaçlarından, daha önce hiç görülmemiş büyüklükte bir gemi inşa etmeye koyuldu. Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. Suruppak halkı onu deli sanıyordu, ancak Ziusudra hiç vazgeçmedi. Gemiye, insanlığın kaderini korumakla görevli yedi bilge tanrıçanın (Sebettu) koruyuculuğunda, yedişer çift hayvan ve dünyanın tüm tohumları, medeniyetin tüm bilgeliği ve sırları alındı.
Tufanın Başlangıcı ve Tanrıların Pişmanlığı
Gemi nihayet hazır olduğunda, gökyüzü aniden ve dehşet verici bir şekilde karardı. Güneş tanrısı Utu, son kez ufukta soluk bir ışıkla parladı ve ardından gökyüzü korkunç bir gürültüyle yarıldı. Fırtına ve yağmur tanrısı Adad, gökleri parçalayarak tufanı başlattı. Şimşekler çaktı, gök gürültüsü yeri salladı. Yağmur, bardaktan boşanırcasına değil, sanki gökler parçalanmışçasına iniyordu.
Yedi gün yedi gece boyunca, karalar denize döndü. Sular yükseldikçe yükseldi, her şeyi yutarcasına, en yüksek dağların zirvelerini bile aşarak ilerledi. İnsanların çığlıkları, hayvanların vahşi sesleri sular altında boğuldu. Tanrıların kendisi bile bu yıkımın karşısında dehşete kapılarak göğün en yüksek sınırlarına çekildi. Aşk ve savaş tanrıçası İnanna, insanların çığlıklarını duyduğunda acı içinde, gözyaşları yanaklarından süzülerek ağlamaya başladı: "Bu yaptığımız çok ağır! İbadetlerini unutsalar da onlar bizim çocuklarımızdı! Onlara hayat vermiştik, şimdi ise onları yok ediyoruz!"
Ziusudra'nın Kurtuluşu ve Yeni Bir Başlangıç
Geminin içinde Ziusudra, Enki'nin öğrettiği kadim ilahileri okuyarak sürekli dua ediyordu. Kalbi inançla dolu, ruhu tanrıların merhametine teslim olmuştu. Nihayet sekizinci gün, güneş yeniden yükseldi ve Utu'nun altın ışıkları suların üzerinde parladı. Sular çekilmeye başladı, yeryüzü yavaşça tekrar ortaya çıktı. Gemi, suların çekilmesiyle birlikte sağlamca Nisir Dağı'na oturdu. Bazı kadim metinlerde bu dağın günümüzdeki Zagros sıradağlarında bir zirve olduğuna inanılır.
Ziusudra gemiden çıkar çıkmaz, tanrılara şükranlarını sunmak için bir kurban yaktı. Kurbanın dumanı, tatlı bir koku yayarak göğe yükseldi. Tanrılar, bu bal gibi tatlı kokuyu duyduklarında, açlıkları dinmiş, içleri bir nebze olsun rahatlamıştı. Enlil, gemiyi ve kurtulan insanı görünce ilk başta öfkelense de, Enki onun karşısına dikildi ve kararlı bir sesle konuştu: "Sana karşı gelmedim ey Enlil. Sadece yeryüzünde bilgelik tohumunu kurtardım. İnsanlık, bu tohumdan yeniden yeşerecek."
Bu sözler üzerine Enlil'in öfkesi yatıştı. Ziusudra'nın adaletine ve bilgeliğine hayran kaldı. Ona ölümsüzlük verdi ve onu Dilmun ülkesine gönderdi; yani tanrıların ve temizliğin diyarına, insanlığın yeniden yeşereceği umudunun taşıyıcısı olarak. Böylece Ziusudra'nın hikayesi, felaketlerin ortasında bile adaletin, bilgeliğin ve ilahi merhametin var olabileceğini fısıldayan kadim bir efsane olarak nesiller boyu aktarıldı. Bu hikaye, Sümer medeniyetinden bize miras kalan, insanlığın varoluş mücadelesini ve tanrılarla olan karmaşık ilişkisini anlatan en güçlü anlatılardan biridir.

Comments